2012 Yazının Vazgeçilmezi Şimdiden Belli Oldu!
Feraceler başta olmak üzere tesettür giyime yönelik tasarımlar yapan NCL markasının sahibi Şebnem Kızılkaya, “Tesettürlü hanımları, kendileri için tasarlanmamış kıyafetler içinde görmekten üzüntü duyuyorum.” diyor. Ona göre başörtülü kadınlar tek parça kıyafetler içinde daha asil ve şık görünüyor.
Ülkemizde kullanımı çok yaygın olmasa da Avrupa, Amerika ve Ortadoğu ülkelerinde yaşayan Müslümanların günlük hayatta vazgeçemediği ürünlerdendir feraceler. Yakasız, uzun kollu, bol ve ayak bileklerine kadar uzanan bu giysiler, tek parça görünümüyle pardösüyü andırsa da incecik kumaşları ve rahat kesimleriyle farkını ortaya koyuyor. Zaten sıcak ülkelerde tercih edilmesinin en önemli sebeplerinden biri de bu. Türkler feracelerini genellikle Mekke ve Medine’de hac ibadetini yaparken giyiyor fakat ülkemizde de kullanımı giderek yaygınlaşıyor. Tesettür butiği sahiplerinin söylediklerine göre kadınlar, bu giysileri günlük hayatta kullanmanın yanı sıra abiye olarak bile tercih etmeye başlamış.
Aslında bu trendin oluşmasında NCL markasının etkisi büyük. Nişantaşı’nda ağırlıklı olarak ferace tasarımları yapan markanın sahibi Şebnem Kızılkaya, kadınları tek parça kıyafetlerin içinde daha şık bulduğu için bu tarz ürünlere yönelmiş. Markanın ürün portföyünde etek-ceket takımları, kabanlar, tunikler, pantolon-etekler hatta eşofman takımları bile var ancak feracelerin yerinin ayrı olduğunu söyleyebiliriz. Sebebi bundan sekiz yıl öncesine dayanıyor.
NCL aslında yaklaşık 35 yıllık bir marka. Kurucusu Şebnem Kızılkaya’nın annesi Necla Atılan. Necla Hanım, bir kot firması olarak kurmuş NCL‘yi. Kimya mühendisliği okuyan kızı Kızılkaya’nın da tekstile ve tasarıma merakıyla birlikte uzun yıllar kot üretiminde faaliyet göstermişler. Ta ki 2003′e kadar. O dönemlerde üretimin birkaç parçasını oluşturuyormuş tesettür kıyafetleri. Sezonda 3 pardösü, 2 tunik, 3 etek ancak yapılıyormuş. Her şey, bir butik sahibinin Şebnem Hanım’a, “Tesettürlü hanımlaristedikleri gibi pardösü bulamıyor. Biz de çok sıkıntı yaşıyoruz. Bu konuda ancak sana güvenebiliyorum. Rica ediyorum, biraz daha fazla pardösü tasarımları yapın.” demesiyle başlıyor. Yazın en sıcak günlerine denk gelen bu teklif, Kızılkaya’yı oldukça düşündürüyor. Kumaş aramaya çıktığında, kendini bir başörtülü gibi düşünüyor ve pardösülerde kullanacağı kumaşların çok ince olması gerektiğine karar veriyor. Fakat kumaşçılardan pardösü kumaşı istediğinde, ağır ve kalın ürünlerle karşılaşıyor. Bu kumaşlardan üretilmiş bir pardösü ile güneş altında dolaşılamayacağını fark edince gömleklik kumaşlardan pardösüler üretmeye başlıyor.
71 yaşındaki Necla Atılan, kalıp ekibinin başında
Feraceyi andıran bu tasarımlar, tesettürlü kadınların çok hoşuna gidiyor. Butiklerde yok satıyor ve Kızılkaya’nın telefonları susmuyor. Birçok butik sahibi arayarak buferacelerden istiyor ancak Kızılkaya, şu anda da olduğu gibi ürünleri çok satmaktan yana değil. Bir bölgede yalnızca bir yere veriyor. “Ürünler çok satılsın, daha çok kazanayım.” gibi bir kaygısı da yok. Onun için önemli olan, kıyafetlerin tasarımından ve kalitesinden taviz vermemek. Öyle ki herkes çalışanının hızlı olmasını isterken o, “Yavaş dikin, hata olmasın, acelemiz yok.” diyor. Kalıp ekibinin başında da hâlâ kurucu Necla Hanım var. 71 yaşında olmasına rağmen her gün Kadıköy’den Nişantaşı’na gelerek kızının tasarımlarını kalıba döküyor.
Kızılkaya, tasarımlarda oldukça hassas. Başörtülü olmamasına rağmen, başörtülü kadınların ne istediğini çok iyi biliyor. Örneğin yazlık feracelerde kullandığı kumaşlar incecik ve bedeni sarmaması için genellikle dökümlü. Terletmemesi için tasarımların beden kısmında astar yok, ancak kollarına mutlaka konuluyor. Kızılkaya, bunun sebebini şöyle açıklıyor: “Tesettürlü hanımlar, yaz günlerinde bile olsa içlerine kolsuz penyeler giyiyor. Bu yüzden bedene astar koyup giysiyi ağırlaştırmıyorum. Ancak içe giyilen penyeler kolsuz olduğundan, ince feraceler kolları belli edebiliyor. Bu yüzden kollarda mutlaka astar kullanıyorum.” diyor. Kol astarlarının bilek kısımlarına yakın yerleri de özellikle dar yapılmış ki, kollar hareket ettirildiğinde ten görünmesin. Kızılkaya’ya bu kadar çok ayrıntıya nasıl dikkat ettiğini sorduğumuzda, “Galiba iyi bir gözlemciyim. İşime değer veriyorum ve tasarım yaparken kendimi hep tesettürlü kadınların yerine koyuyorum. Böylelikle onların hassasiyetlerini anlamam daha kolay oluyor.” diyor.
Tesettürlü kadınlar ilk bakışta dikkat çekmemeli
Feracelerde olduğu gibi etek-ceketlerde, pantolon-eteklerde ya da mantolarda da dikkat ettiği pek çok ayrıntı var. Şıklık kadar rahatlık da ön planda. Dantel ve şifonlar ile şıklaştırılan tasarımlar, genellikle esnek kumaşlardan yapılmış. Kış renklerinde daha çok siyah, kahverengi ve mürdüm hakim. Elbette ki koyu renk kullanımın da sebebi var. Kızılkaya bunu şöyle açıklıyor: “Mor, saks mavisi, kiremit gibi renkleri daha çok bahar aylarında kullanıyorum. Güneş ışıl ışılken etraf da rengârenk oluyor ve kıyafetlerdeki renkler çok fazla dikkat çekmiyor. Ama kışın bu renkler herkesin dikkatini çeker. Benim amacım, tesettürlü hanımların şıklıklarıyla birdenbire göze çarpmasını sağlamak değil, detaylıca bakıldığında güzellikleri görülsün istiyorum. Bu yüzden kışın renkli tasarım çok fazla yapmam. Baharda biraz ışıltı olur. Yaz günlerinde de tütün, nar, yağ yeşili, soğan ve fındık kabuğu gibi renkler kullanırım. Ama bu renkleri de krem ve bejlerle bütünleştirerek dengelerim.”
Kaynak: Zaman
0 Yorumlar